10 Mayıs 2012 Perşembe

MİNYATÜR

Minyatür, çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. Orta Çağda Avrupa'da elyazması kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle boyanarak süslenirdi. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince adı “mimum” olan kurşun oksit kullanılırdı. Minyatür sözcüğü buradan türemiştir. Bizde ise eskiden resme “nakış” ya da “tasvir” denirdi. Minyatür için daha çok nakış sözcüğü kullanılırdı. Minyatür sanatçısı için de “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş ya da musavvir denirdi. Minyatür daha çok kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılırdı.
Bir Pers minyatürü
 TARİHÇESİ;
     Minyatür, doğu ve batı dünyasında çok eskiden beri bilinen bir resim tarzıdır. Ama minyatürün bir doğu sanatı olduğunu, batıya doğudan geldiğini ileri sürenler vardır. Doğu ve batı minyatürleri resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür, kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin çevresi çoğu kez "tezhip“ denen bezemeyle süslenirdi. Minyatürde suluboyaya benzer bir boya kullanılırdı. Yalnız bu boyaların karışımında bir tür yapışkan olan arapzamkı biraz daha fazlaydı. Çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için yavru kedilerin tüylerinden yapılan ve "tüykalem“ denen çok ince fırçalar kullanılırdı.


Boyama işi için de çeşitli fırçalar vardı. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç sürülürdü. Renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürüldüğü olurdu.

Kamal-ud-din Bihzad

Bilinen en eski minyatürler [Antik Mısır|Mısır]'da rastlanan ve M.Ö. 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani elyazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyazması İncil'leri süslemeye başladı. [Avrupa]'da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü. Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçuklular'ın İran ile ilişkileri nedeniyle minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana'nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Fatih döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî,Ahmetcan Barlas,Haydar Kay,İsmail Can,Gazi Capır, Nakşî ve Şah Kulu ün yaptılar. Gene aynı dönemde, Behzad'ın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul'a çağrılarak saraya başnakkaş (başressam) yapılmıştı. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü.
Behzad

                                                                 Divan von Hafiz


16. YÜZYIL KLASİK DÖNEM MİNYATÜRÜTürk minyatür sanatı 16. yüzyılın ikinci yarısında tüm yabancı etkilerden arınmış olarak karşımıza çıkar. Klasik Dönem olarak adlandırılan bu yılların sanat hamisi Sultan 2. Selim (1566-1574) ve 3. Murad "dır (1574-1595). Özellikle S. Murad Güzel Sanatlara, edebiyat ve kitap sanatına düşkünlüğü ile tanınır. Bu sultanların himayesinde Türk kitap sanatının ve minyatürünün en önemli örnekleri verilmiştir. Bu dönem Türk minyatürü, çağdaşı diğer İslam minyatür okullarından birçok ayrıcalıklara sahiptir. Bunlar konu ve üslup olarak iki ana grupta toplanabilir. Resimlendirilen eserler arasında kudretli ve disiplinli imparatorluk ordusunun zaferlerini,padişahın adaletini.çeşitli sosyal faaliyetleri, padişahın avlanmadaki hünerlerini, o yıllar için önemli bazı olayları konu alan Şahnâme türü eserler başta geliyordu. Genellikle manzum ve sultanların başarılarına yönelik Şahnâme türü eserlerden başka, önemli seferleri konu alan tarihsel yazmalarda da tüm olaylar, resimlerle belgeleniyor¬du. Klasik dönem sanatçıları yeni olan bu tür konuları kendilerine özgü gerçekçi bir görüşle ele aldılar. Tarihi gerçeği .yakalamak amacıyla belgesel resimlemeye yöneldirirler.
           Bab-ıHümayun, Şehinşehname'den, Nakkaş Osman

Bu dönemin şahnâmecisi Seyyit Lokman ve Nakkaş Osman'ın iş birliğiyle hazırlanan Şamailnâme veya Kıyafet el-İnsaniye fî Şemail el-Osmaniye adlı eserde Osman Gazi'den 3. Murad'a kadar olan 12 Osmanlı padişahının portreleri yer alır. 1579 yılında tamamlanan bu eserde Seyid Lokman portrelerin nasıl yapıldığı hakkında bilgi verir. Lokman ve Osman'ın araştırmaları sonucunda birçok padişahın portrelerinin bulunduğu, olmayanların da Vezir-i Azam Sokollu Mehmed Paşa'nın yardımlarıyla dışarıdan (Avrupa'dan) getirildiği anlaşılmaktadır. Lokman ayrıca yazılı kaynaklardan da geçmişteki sultanların giyimlerini karakter ve fizyonomik özelliklerini etüt etmiştir. Titiz çalışmalardan sonra eser yazılmış ve Nakkaş Osman da sultanların portrelerini yapmıştır. Osman, bütün bu araştırmalara rağmen satıh sanatı kurallarına bağlı kalmıştır. Padişahlar 4/3 profilden, törelere göre bağdaş kurmuş veya diz çökmüş otururken tasvir etmiştir. Kıyafetler, özellikle sarıklar ve fizyonomik özellikler mümkün olduğu kadar gerçeklere uygun olarak yapılmıştır. Osman'ın portreleri çağdaşı ve daha sonraki sanatçıların eserlerine örnek olmuş ve bu eserin çeşitli kopyaları hazırlanmıştır. Elimizdeki çeşitli nüshalar içinde orijinal olanların Topkapı Sarayı Müzesi (H. 1563) ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki nüsha olduğu sanılmaktadır (T.6087).
Sultan 2. Selim döneminde Saray Şahnâmeciliğine atanan Seyid Lokman Farsça ve Türkçe birçok Şahnâme yazmış ve bu eserler devrin ünlü sanatçısı Nakkaş Osman'ın başkanlı¬ğında kurulan sanatçı ekipleri tarafından resimlendirilmiştir. Lokman'ın Farsça Şahnâmelerinin ilki 1579 tarihlidir. Yazar bu Şehnamesinde Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatının son yıllarını, Sigetvar seferini ve ölümünü anlatır (Dublin, Chester Beatly Library 413). Eser Farsça ve manzum olarak yazılmıştır. İçindeki 25 minyatür Nakkaş Osman'ın üslup özelliklerini yansıtır. Lokman'ın ikinci Farsça Şahnâmesi Sultan 2.Selim'in saltanat yıllarım (1566 - 1574) içeren Şahnâme-i Selim Han adlı eseridir (Topkapı Sarayı Tkp. A. 3595). Eserin kolofonunda 988 (1581) tarihi vardır. Bazı yaprakları kaybolmuştur. Bunların arasında minyatürlü yapraklar da vardır. Eserde bulunan 43 minyatür Nakkaş Osman ve yardımcısı Ali tarafından yapılmıştır. Bu dönemin diğer eserlerinde olduğu gibi tam sayfa ölçüsünde ve genellikle karşılıklı yapraklar üzerine yapılan resimler Osman'a özgü renk kompozisyonları ve anlatım biçimleriyle dikkati çeker. Tahta çıkış, elçi kabulü gibi saray törenlerini ayrıntılı olarak gösteren resimlerin yanı sıra, o dönemin kara ve deniz savaşlarının tasvirleri de yer alır.




17. YÜZYIL MİNYATÜRÜ
Yüzyılın ilk hükümdarı olan ve genç yaşta tahta çıkan Sultan 1.Ahmet (1603-1617) dönemini konu alan bir şehname olmasına karşın Osmanlı tarihiyle ilgili birkaç minyatürlü yazmanın var olduğu görülür. 1604 yılında tamamlanan Vakayi Name-i Ali Paşa, Hoca Sa’dedd’in Tacü’t-Tevarih adlı eserinin nüshalarıdır. Ancak bu dönemde, Murakka=albüm yapımcılığı faaliyetinin, dönemin vezirlerinden, aynı zamanda çok yetkin Vessale ustası olan Kalender Paşa tarafından sürdürüldüğü ve genç sultan için birkaç albüm hazırlandığı görülür. Bu albümlerden biri, sadece güzel yazı eserlerini, diğer ikisi hat örneklerinin yanı sıra minyatür geleneğinde resimler içerir. Ayrıca Kalender Paşa, Sultan 1.Ahmet için oldukça büyük boyutta bir FALNAME düzenlenmiştir. FALNAME’deki minyatürler, Kur’an’da adı geçen peygamberlerle ilgili bir olayı ve kahramanlığı tasvir ederler. Bunların karşı sayfasındaki metinlerde minyatürü açan kişinin falını belirtirler.

17. Yüzyıl başında hüküm sürmüş olan Sultan 2.Osman’ın Saltanat dönemi (1618-1622) Osmanlı minyatür sanatı açısından oldukça verimli olmuştur. Bu yıllarda Şehnameci görevini üstlenmiş olan Nadiri Mahlaslı Mehmet bin Abdülgani Bin Emirşah 2.Osman’ın Hotin seferine konu alan Şehname-i Nadiri’yi hazırlamıştır. Eser aralarında dönemin ünlü nakkaşı Ahmet Nakşi’ninde yer aldığı, bir grup Saray Nakkaşı tarafından resimlendirilmiştir. Nakşi tarafından resimlendiği bilinen bir diğer eser Tercüme-i Şaka’ik-i Nu’maniyedir.


Ayrıca, Nadirinin şiirlerini içeren bir mecmua’daki minyatürle, Firdevsi Şahnamesinin Türkçe çevirisine ait 3 nüshada yer alan bazı tasfirler Nakşiye aittir. Sanatçının bazıları albümler içersinde bulunan, bazıları da tek yapraklar halinde bulunan 3. Murat, 3.Mehmet ve 2. Osman’ı betimleyen minyatür geleneğinde portreler hazırladığı belirtilmiştir. Nakşi’nin tüm yapıtlarında doğaya sadık kalan bir gerçekçiliği benimsemesi, figürlerini 43 profilden, arkadan veya profilden portre karakteri vererek resmetmesi, kurduğu kompozisyonlarda derinlik izlenimi vermesi bu dönemde Osmanlı minyatür sanatına farklı bir çehre kazandırmıştır.
18.YÜZYIL MİNYATÜRÜ

18. yüzyılın en ünlü minyatür ustası nakkaş Levnî’dir. Levnî çeşitli milletten, meslekten kadın ve erkek figürünü resimlediği çok sayıda örnek bırakmıştır. Sanatçı, yaptığı tek figürlerde konuya uygun bir çizgi ritmi yaratmayı başarmıştır. Levnî’nin en tanınmış eseri iki kopya olarak hazırladığı “Surnâme”dir (TKSM, A.3593). Bu kitapta yazılı ve bol resimli olarak III.Ahmed’in oğullarının sünnet düğünü anlatılmıştır. Düğün bu kez Okmeydanı’nda düzenlenmişti. III. Murad dönemindeki düğünde olduğu gibi 1720 tarihli bu düğünde de şenliğe bütün İstanbul esnafı katılmış, çeşitli hünerler sergilemişti. Süslenmiş koçlarıyla celep ve kasapların geçişini gösteren minyatür, esnafları temsil eden ilginç bir örnektir. Bir başka minyatürde görüldüğü gibi, yukardan aşağı kıvrımlar çizerek ilerleyen esnaf alayının içinde yarısı kadın yarısı erkek dev kuklalar, köçekler de yer alıyor, bunlar geçit törenine ayrı bir merak ve neşe katıyorlardı. Kâğıthane sefalarından eğlenceye açık olan İstanbul halkı akın akın Okmeydanı’na geliyor, günlerce süren şenlikle yakından ilgileniyordu. Şenlikte deniz eğlenceleri de önemli bir yer tutuyordu. Haliç’in iki yakası arasında gemi direklerine gerilmiş halatlar üzerinde arabalar geziyor, cambaz çengiler oyunlar oynuyorlardı. Padişah ve küçük şehzadeler bu eğlenceleri Aynalıkavak Kasrı’ndan izliyorlardı. Levnî yüzlerce değişik sahneyi içeren “Surnâme” minyatürlerinde konuyu değişik yönleriyle ele almayı ve onlara esprili bir anlatım çeşnisi katmayı başarmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder